Risk, beklenen bir sonuçtan sapma potansiyelidir; ölçmeye çalıştığınız bir şeyin beklediğinizden farklı olma olasılığıdır. Esasen, risk yöneticilerinin ölçmeye çalıştığı da budur. Sapma potansiyelini ölçebilirsek, o zaman aslında yönetmeye başlıyoruz ve o zaman beklentilerimize göre yönetiyoruz.
Risk yönetimi üç disipline ayrılmıştır. Piyasa riski, kredi riski ve operasyonel risk.
Piyasa riski, varlık fiyatlarından, faiz oranlarından veya bazı varlıklarınızdan kaynaklanan risktir.
Kredi riski ise karşı tarafın kredibilite riskidir. Yani, esasen, birisinin size borcu var, bu borcu ödememe, yükümlülüğünü yerine getirmeme durumunu ifade ederiz. Bu aslında operasyonel bir süreçten de çıkmış olabilir.
Operasyonel risk ise, insanlar, süreçler ve dış olaylardır. Piyasa ve kredi riskini bir kenara alırsak, kalan risk genellikle operasyonel risk olarak kabul edilir.
Kurumsal risk nispeten yeni bir kavram ve risk yönetimi içinde de bir işlevdir. Ancak piyasa, kredi ve operasyonel riskin aksine kurumsal risk bir süreçtir ve bu süreç, risk yönetimini kurumsal stratejiyle uyumlu hale getirmeye çalışır. Ancak bunu yapabilmek için kurumsal risk yönetimi, bütünsel risk görünümü sağlayabilecek, piyasa, kredi ve operasyonel risk ile bir arada çalışan bir kolaylaştırma sürecine sahip olmalıdır.
Risk izole olaylarda veya durumlarda oluşmaz. Genel olarak, büyük olaylara baktığınızda, risk disiplinleri arasında bir tür bağlantı vardır. Örnek olarak, COVID-19’u ele alalım. COVID-19 tek bir şehirde başladı. Bir sağlık ve güvenlik olayıydı. Bir sağlık ve güvenlik olayı olarak COVID-19, operasyonel bir risk olarak başladı. Sağlık ve güvenlikle ilgili bu ilk operasyonel riskten, Çin’in ekonomik büyümesine ilişkin endişeler sorgulandı. Çin, özellikle küresel üretim zincirinde bir kilit noktası olduğu için, Çin’in büyümesiyle ilgili endişeler daha sonra küresel büyümeyle ilgili endişelere yol açtı. O zaman bu operasyonel riski takiben, piyasa riski tarafında varlıklarda bir fiyatı düzeltmesi gördük. Ardından, varlık fiyatı düzeltmesine bir yanıt olarak, varlık fiyatı düzeltmesinden karşı taraf riskine bulaşmayı önlemek için merkez bankalarının yanı sıra hükümetlerin ekonomik ve mali teşvik sağladığını gördük.
COVID-19’dan kaynaklanan dünyadaki ekonomik gerilemede daha hafif yaşadığımız ise, 2008 krizinde yaşadığımızın aksine, karşı taraf yani kredi riski endişesi idi. Bu, büyük ölçüde merkez bankalarının yanı sıra hükümetlerden gelen mali ve parasal teşviklerden kaynaklanıyordu. Ancak, COVID-19’un artık bitmesine yakın olduğunu umduğumuz bu günlerde, büyük küresel kurumların bu kredi zararları için ayırdıkları rezervlerini doldurduklarını gördük. Çünkü aslında bu rezervleri koyarak hazırlandıkları şey, COVID-19 seyrini sürdürdükçe karşılaşacakları potansiyel zararlardı.
Temelde COVID-19 pandemi ortamında gördüğümüz şey, risk disiplinlerinin her birinin birbirine bağlanması ve her birinin diğerini nasıl etkilediğidir. Risk yöneticileri olarak hem nicel hem de nitel analizleri dikkate almamız gerekiyor ve COVID-19 bunun mükemmel bir örneği.
Sağlıklı ve riskleri yönetebildiğimiz zamanların bol olması dileğiyle…